2008 ‘den beri kullandığım önceki PC’mi birkaç ay önce emekli ettim; geçen sürede bana iyi hizmet ettiyse de birkaç GB ‘dan ibaret RAM ‘i artık modern yazılımlarda gün yüzü göstermiyor, ekran kartı bu yılın oyunlarını artık açamıyor ve sistem genel anlamda yavaşladıkça yavaşlıyordu. Bu seferki sistemimi toplarken, her şeyden olsun istedim. Birkaç VM çalıştırabileceğim, biraz lüks görebileceğim, hızlı açılıp hızlı kapanan, oyuncu yanımı mutlu edecek, her türlü yükün altından kalkabilecek bir sistem. Bütün bunların yanında hem güçlü, hem eski günlerdeki gibi toplaması/dağıtması eğlenceli ve taşınabilir olması da ek özellikler olacaktı. Son olarak da güvenilir, sessiz ve serin olmasını istedim. Sistemi toplamaya esasen Haziran ‘da başladım, Temmuz da bitirdim ancak ekran kartı sorunları gün yüzü göstermeyince, ancak bu ay son halini alabildi.
Mobil olmak/olamamak
Önceki sistemden, içinden 1TB ‘lık WD10EZEX ‘i kapıp, içinde çok eski ve nazar değmesin, şaşırtıcı derecede sağlam bir Seagate 140GB bırakarak ayrıldım. Henüz vakit bulup girişemedim ancak, onu da bazı ek projelerde kullanmayı düşünüyorum, henüz yaratıcı bir fikir bulamadığımdan şimdilik Steam In-Home Streaming amacı görünüyor ufukta. Doğruyu söylemek gerekirse, ideal teknolojilere kendimi çabuk kaptırıyorum. Yaklaşık olarak Ultrabook ‘lar ile iPad arasında bir yerde, bir daha yeni bir masaüstü sisteme ihtiyaç duymayacağıma ikna olmuştum. Sadece bekleyip, masaüstü performansı ile kolaylığı bir araya toplayacak “o” cihazın bir yerden gelmesini bekliyordum. Belki Apple, OS X’li, performanslı bir iPad yapacaktı (buna pek de inanmadım tabii), belki de Surface Pro hayatımıza i7 ‘leri ve tam teçhizatlı Windows 8.1 ‘leri getirecekti, ben de onu silip Linux kuracaktım ya da böyle bir şey. Kabul etmeliyim ki, ne teknoloji, ne firmalar ne de tüketici benim kadar aceleci değilmiş, sonuç olarak “o cihaz” halen çıkmadı, ihtiyaç da artınca, masaüstüne bir anda daha sıcak bakmaya başladım. Taşınabilir cihazların önemli bir dezavantajı, “taşınamaz” senaryolara adapte olamamaları, başarılı denemeler olduysa da henüz halen “iPad ‘imi şu docka koyunca karşıma tam teçhizatlı bir PC arayüzü geliyor, FHD ekranlarımda klavye/mouse ile iş görüyorum” senaryosu gerçeklenmiş değil, bu cihazlar öyle görünüyor ki en azından bir süre daha hoş oyuncaklar olarak tüketim odaklı kalmaya devam edecekler.
Planlama kısmı
İş parçaları ve bütçeyi belirlemeye gelince, geçen yıllarda PC bileşenlerini büyük ölçüde kenardan izlediğimden, paslanmışım. Hedefim bilinçli tüketiciliğin nirvanasına ulaşmak olduğundan, her bir bileşene ayrı ayrı dikkat ettim, özenle seçtim. Bütçeyi ilk başta 3000 Lira olarak belirlediysem de, kademeli olarak 3500 ve en son 4000 Lira ‘ya çıkmış oldum, bu noktada yukarıda saydığım pek çok beklentimi gerçekleştirdiysem de bir kaçının çok da mantıklı olmadığını da bu noktada farkettim, anlatacağım üzere, taşınabilirlik ve sessizlik taleplerimden feragat ettim, benim için en öncelikli nitelikler bunlar olmadığı için ortaya dengeli bir sonuç çıkmasına engel olmadılar.